DeneyimGüncel

Tutsak kadınlar pandemiyi ve “normalleşmeyi” anlatmaya devam ediyor (2)

Tutsak kadınlardan Leyla Elma, Elif Alçınkaya ve Dersim Konak’tan gelen mektupları daha önce paylaşmıştık. Şimdi de tutsak kadınlar Hiyem Yolcu ve Resmiye Vatansever’den elimize ulaşan mektupları paylaşıyoruz

“Pandemiyi kadınlar konuşuyor, erkekliğin maskesi düşüyor: Pandemiyi bir de bana sor” dedik; işçi ve emekçi kadınlardan öğrencilere, akademisyenlere, örgütlü kadınlardan siyasi mahpus kadınlara dek neler yaşadık, bunları konuştuk. Tutsak kadınlardan Leyla Elma, Elif Alçınkaya ve Dersim Konak’tan gelen mektupları daha önce paylaşmıştık. Şimdi de tutsak kadınlar Hiyem Yolcu ve Resmiye Vatansever’den elimize ulaşan mektupları paylaşıyoruz:

Hiyem Yolcu: “Amaçları sol memenin altındaki cevahiri karartmak!”

Bakırköy Kadın Hapishanesi’nde tutulan Hiyem Yolcu, bu süreçte yakınlarından en çok “Kapalı kalınca sizi daha çok anladık”, “Biz birkaç gün zar zor kapalı kalırken siz nasıl yıllarca dayanıyorsunuz?” gibi tepkiler aldığını anlattı.

“Coronavirüs dolayısıyla evlere kapanmanın/kapatılmanın başlamasıyla ailelerimizden arkadaşlarımızdan sıklıkla duyduğumuz cümlelerdi bunlar. Elbette ki haftalık telefon görüşmelerimizde, çünkü pandemi ilanı yapılır yapılmaz tüm ziyaretler kaldırıldı. Evlere zorunlu olarak kapatılma bazı aileler açısından ‘siz ne zor koşullarda kalıyormuşsunuz, şimdiye dek bu ölçüde anlamadık’ şeklinde duygu-düşüncelere yol açtıysa da aslında bizler açısından en az zorlayıcı olan mekânsal kapatma oluyor.” Ancak mekânsal kapatmanın tek başına özgürlük sınırlama anlamına gelmediğini özel olarak belirtme ihtiyacından bahsediyor Hiyem ve şöyle devam ediyor:

“Bunlar zorlayıcı ama…”

“Evet, özgürlüğün gaspı hiçbir yanılsamaya kapılmadan mekânsal sınırlamalarda anlaşılır. Birkaç metrekareye sıkıştırılmış yaşam, açık havada esintiyi hissederek uzun uzun yürüyememe, gökyüzünü küçük bir dikdörtgen dışında görememe, deniz-ormanlar ve dağlardan tamamen koparılmak… Bunlar tartışmasız ki zorlayıcıdır. Ama mahpusluğun siyasi tutsaklar açısından başladığı zamanı belki de en iyi Nazım anlatmıştır ‘Hapishanede Yatana Öğütler’ şiirinde: ‘Yani içeride on yıl, on beş yıl/daha da fazlası hatta geçirilmez değil/geçirilir/Kararmasın yeter ki sol memenin altındaki cevahir’!”

“Amaçları sol memenin altındaki cevahiri karartmak!”

Hiyem; tutsaklar olarak kendileri açısından alındığı iddia edilen önlemlerin esasta “sol memenin altındaki cevahirin karartılması” hedefi taşıdığına dikkat çekiyor ve “Coronavirüs gerekçesiyle aşağıda sıralayacağım ‘önlemlerin’ alınması siyasi tutsaklar açısından hapishanelerde esas mücadele alanı olan ‘sol memenin altındaki cevahir’in karartılması hedefinden bağımsız ele alınamaz. Bu bilimsel olarak virüsün yarattığı/yaratabileceği biyolojik tehlikenin küçümsenmesi değildir. Bu genel olarak tüm devletlerin oluşan her fırsatı, her krizi kapasitesi oranında çıkarları için kullanabilmesi, kendini daha da fazla güvenceleyebilmesi meselesidir. İster egemen ister ezilen olsun, politik özne olmanın bir sonucudur bu durum. (…) mesele her yerde ‘sol memenin altındaki cevahiri’ karartmamak ve egemenlerin düşünüş-hegemonya altına alış düzleminden çıkarak pratiklere girmektir” diyor.

Daha pandeminin ilk haftalarından itibaren katillerin, cinsel saldırı suçlularının, çetelerin salıverilip ağır hasta tutsaklar dahil siyasi tutsakların kapsam dışı bırakıldığı “pandemi affı”, siyasi tutsaklara getirilen gazete ve dergi yasakları, görüş engellemeleri ile artırılan tecrit ama bir taraftan da pandemiye dair tüm gereçlerin kantinlerden ve zamlı bir şekilde satılması ile kendi haline bırakılmaları… Tüm bunları düşününce, Hiyem’e başka ne eklenebilir ki!?

“Biz zaten karantinadaydık” diyen tutsak Resmiye Vatansever pandemiyi anlattı

Resmiye, uzun zamandır tutsak. Ve ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olarak daha uzun yıllar tutsak edilme amacı güdülen bir siyasi tutsak… Ancak sanmayın ki bu durum onda yaşam enerjisini ve yaşama olan tutkuyu sönümlendirmiş. Asla! Yeni Demokrat Kadın ismiyle toplantılar yapmaya ve buluşmalar düzenlemeye başladığımız andan itibaren o da hep bizimle oldu. Dört duvara ve yüzlerce kilometre uzaklıklara rağmen…

Kovid-19 salgını ve sonrasında başlattığımız kampanya sürecine ilişkin de aynı durum geçerli. Resmiye salgını ciddiye alıyor ama kendi koşullarından kaynaklı bu durumla eğlenmesini de biliyor. Kampanyamızın bir parçası olarak yazdığı mektupta hem pandemide neler yaşadığını anlattı hem de hapishane koşullarını…

İşte o mektuptan tadımlık bölümler:

“Dünyadaki örneklerinde gördüğümüz gibi Covid-19 hapishanelere ulaştığında oraları adeta bir yangın yerine çeviriyor. Böylesi bir durumla karşılaşacak olursak biz ağırlaştırılmış müebbetlerin yaşayabilecekleri de dehşetli ya da tuhaf olabilir. Tuhaf diyorum çünkü biz ağır müebbetler, insanlardan öylesine izole edilmiş durumdayız ki, solunum yoluyla bulaşan hastalıklar bize pek uğramıyor. Örneğin ben en son ne zaman grip olduğumu hatırlamıyorum.”

“Biz zaten karantinaydık. J Bilirsiniz, hapishanelerdeki Covid önlemlerinden birisi de yeni tutuklanan kişilerin başka tutsakların yanına geçirilmeden 14 gün süreyle karantinada tutulması uygulamasıdır. O karantina yerlerinin yeni hazırlandığını ve çok özel yerler olduğunu sanmayın. Bizim kaldığımız türden hücreler karantina amacıyla da kullanılıyor.”

“Sınıflı ve cinsiyetçi kafaların icadı kanunlar…”

“Covidle birlikte keşfedildi sanmayın, buralar eskiden de karantina yeriydi. Verem teşhisi sürecinde hapishanedeki üçlü yerlerde kalan bir arkadaşı da karantina amaçlı yan hücrelere getirmişlerdi. Fiziki mesafe, Covid için 2 metre diyorlarken verem için 600 metreymiş. Kıyaslamayı siz yapın. Başka temas yollarından gelirse bilemem ama havamızda oksijen kıt, küf sporu bol, covid virüsü ise yok. Bir yolunu bulup bize ulaşacak olursa da, kendimizi doğaya ve ona olan sevgimize emanet edeceğiz. Zira bizi buradan çıkartmaya, sınıflı ve cinsiyetçi kafaların icadı kanunlar yetmiyor. Ne Hıfzısıhha Kanunu’nun mücbir sebepleri ne de başkası, bizimle bizi tutsak edenlerin uzlaşmaz karşıtlığı kadar kadim ve köklü değil. (…) Kendimizi doğa gibi sarsıcı ve yaratıcı insanlara ama en çok da erkek devleti sarsan ve titreten kadınlara emanet ediyoruz.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu