GüncelMakale

ÇEVİRİ… Ev işleri ve “beceriksiz adamların” normalleştirilmesi Sukanya Shaji*

Hintli yönetmen Anubhav Sinha’nın Thappad** filminde, eşine attığı tokattan sonra terk edilen Vikram’ın hayatındaki en dip nokta kendi çayını kendisinin yapmaya çalıştığı sahnedir. O zamana kadar çayı eşi Amrita tarafından düzenli olarak yapılmıştır. Bu Amrita için bir uyandırma ritüelidir –kaynayan siyah çay demliğine biraz zencefil rendeler, mutfak bahçesinden limon yaprağı ekler ve kocası için mükemmel bir fincan çay yapar. Filmde aynı sabah ritüelinin filmde tekrar tekrar gösterilmesi, Amirta’nın evlilikleri boyunca bunu yaptığını teyit eder.
Amirta evi terk ettikten sonra, hastalıklı annesi Vikram’ın bakıcılığı rolünü üstlenir, fakat bir gün, Vikram kendi çayını kendisi yapmak zorunda kalır.

Demliğe zencefili rendelemeye çalışırken, parmağını yaralar ve mutfakta çay otunu bulamadığı için annesine seslenir. Annesi yardıma geldiğinde, Vikram ızdırapla her şeyi yere fırlatır. Bu sahne, belki de filmdeki en çaresiz andır. Her ne kadar muhtemelen bu sahnenin amacı eşi tarafından terk edilen bu adama sempati yaratmak olmasa da, bende bu izlenimi yarattı, zira kendi çayını yapmak zorunda kalmanın Vikram için hayatında başına gelebilecek en kötü şey olduğunu hissettim!
“Kadının olmadığı ev içi alanda kaybolan adam” hikayesi, patriyarkaya ve toplumsal cinsiyet rollerinin ev işlerine ve ev sorumluluklarına tahsis edilmesine dayanmaktadır. Evsel alanlarımızdaki bu tür incelikli ve gizli cinsiyetçilik COVİD-19 sokağa çıkma yasağı bağlamında daha belirgin hale geliyor.

Evde daha fazla insan olması, pişirilecek daha fazla yiyecek, yıkanacak daha fazla çamaşır ve yapılacak daha benzer işler anlamına geliyor. Ağır bir çalışma programına sahip olsalar veya bazen erkek meslektaşlarından daha fazla meşgul olsalar bile kadınlardan varsayılan olarak ev işlerinden sorumlu olması beklenir.

Katılmaya eşit derecede sorumlu olan erkeklerin varlığına rağmen, kadınlardan her şeyi yapmaları istenir. Bunu daha da kolaylaştıran şey ise, ev yaşamının popüler kültürdeki temsil ediliş biçimidir. Çoğu zaman erkekler ve ev içi sorumluluklara katılmamaları sulandırılır ve toplum bu zararsız mizahı kolayca kabul eder. Peki bu tür bir mizah gerçekten zararsız mıdır?

“Su kaynatmayı bilmeyen adam”
Karantina sürecindeki popüler WhatsApp ve TikTok şakalarının büyük çoğunluğunda baskın tema, ev işleri hakkında hiçbir fikri olmayan adamın başına gelen aksiliklerdir.

Bu videolarda adam –büyümüş, tam yetişkin adam, bakkal alışverişi konusunda beceriksiz, çeşitli kuru bakliyatlar arasındaki farkı söyleyebilmekten aciz, mutfakta tuz yerine deterjan kullanır, çünkü kendi evinin mutfağında neyin nerede olduğuna dair hiçbir fikri yoktur… vb. Bu portrelerdeki komik unsur, yukarıda bahsettiğimiz bu cahillik nedeniyle adamın başının nasıl belaya girdiğidir.
Belki savunu olarak, bu adamların muhtemelen tüm hayatlarını, bahsi edilen konuların hiçbirini bilmeden, ataerkil sistemin avantajlarından yararlanarak mükemmel bir şekilde geçirdikleri söylenebilir.

Karantina süreci, onları daha önceden sahip olmadıkları aktivitelere katılmaya zorlamış olabilir ve bu nedenle, işleri berbat etmelerine izin verilebilir. Erkekler, herkes gibi, dağınıktır ve hatalarından öğrenebilirler, fakat mesele, bununla ilgili değildir. Bu, yetişkin bir erkeğin yemek pişirme, temizlik ve organize etme gibi temel yaşam becerileri hakkında mutlak beceri eksikliklerinin normalleştirilmesi ve popüler kabulü ile ilgilidir.
Makalenin başında bahsettiğimiz Thappad filmindeki Vikram’ı tekrar hatırlayalım. Vikram, iyi bir maaşa sahip, iyi eğitimli, sağlıklı bir adamdır. Ancak yine de kendisi için bir çay yapmakta zorlanmaktadır. Kendi bakımının birisi tarafından üstlenilmesini bekliyor ve evdeki hiç kimsenin bununla ilgili bir sorunu bulunmuyor; daha ziyade evlenmesi bekleniyor ki, böylece karısını kendisi için çalıştırabilsin.

Ne üst-orta sınıf yetiştirilme ayrıcalığı ne de sağlam eğitimi ve mesleği Vikram’a karısına veya annesine sorumluluk yüklemeksizin, kendisine bakabilme zorunluluğunu temel bir yükümlülük olarak öğretebilmiştir. Yönetmen Thappad, WhatsApp ve TikTok şakalarından farklı olarak Vikram’ı yüceltmiyor olsa da, ayrıcalıklarına ve eğitimlerine bakılmaksızın ev işlerinde katılımcı olmamanın erkekler için ne kadar kolay olduğunu vurgulamak için bu tasviri kullanıyorum.

Tüm aile sistemi bunu teşvik etmekte ve eninde sonunda suçlanan ise kadın olmaktadır. Popüler kültür bu tür bir bağımlılığı eleştirmez, orada burada birkaç örneğin kusuruna da bakmaz. Aksine, popüler mizahın büyük bir kısmı, karantinadan kaynaklı erkekler her zamankinden daha çok evde olduğunda ve ev işleri görevinin dağıtılması istendiğinde, adamların beceriksizliklerini normalleştirmeye çalışmaktadır.
Bu şakaların bir diğer rahatsız edici yanı da, kadın karakterlerin temsilidir. Er ya da geç, sonunda işleri kadınlar yaparlar, çünkü erkeğin yardım edemeyeceğini kabul ederler, ya da erkekle birlikte gülerler ve bazen erkeğin kendisine tam bağımlılığından gurur duyarlar.

Bazı anne karakterlerin “Oh mera beta tho pani thak nahi ubaalta” (Benim oğlum kendi başına bir fincan su bile kaynatmaz) demekten gurur duyduğu görülür. Biz bu duruma gülerken iş yükü, işleri yapmak ya da nasıl yapılacağını öğretmek o kadın karakterlere düşer.

Sisifosvari ev işi işkencesi
Aslında, erkekleri, her şeyin öğretilmesi gereken bireyler olarak sunmak hiç de komik bir malzeme değildir. Bilakis, bir cinsiyetin çok açık bir şekilde kendisine bakma yetersizliğinin ciddi bir göstergesidir.

Aynı zamanda uygun müdahalelerde bulunmaksızın işini kolaylaştırdığımız, sistematik bir ayrımcılık döngüsünün orantısızlığının bir kanıtıdır. Erkeklerin bu yetersizliğini, atanmış cinsiyet rollerinin yıkılmasıyla birlikte ele almak gerekir. Yüzyılın en ikonik feminist bilim insanı Simone de Beauvoir, kadınların üzerindeki ev içi iş yükünü “Sisifos işkencesi” olarak adlandırıyor.
İkinci Cins kitabında şunları söylüyor:
“Pek az iş Sisyfos’un işkencesine sonsuz bir şekilde tekrarlanan ev işleri kadar benzer. Temiz olan kirlenir, kirlenen temizlenir, tekrar ve tekrar, günbegün. Ev kadını, zamanın dışındadır; o hiçbir şey yapmaz, sadece şimdiyi sürükler.”
… Yemek yemek, uyumak, temizlik yapmak –yıllar cennete doğru yükselmiyor, öne doğru yayılmış, gri ve özdeş. Toz ve kire karşı savaş asla kazanılmaz. ”
İşte, erkeğin evişlerine ilişkin beceriksizliği normalleştirildiğinde, gerçek yük kadına itilir. Bu durumda, toplumumuzdaki kadınlar, evliliklerinde en önemli görevlerini nasıl başarılı bir şekilde yerine getireceklerine dair öykülerle beslenerek büyüyorlar; onlar için başka bir konuda iyi olmak, onların olması gerektiği kadar sevilmemelerine neden oluyor. Bir kadın ayağa kalkıp bundan kurtulmaya çalıştığında, kendisine her şeyi kendi başına yönetmesi gerektiği söylenir –ev, ilişkiler ve çalışma.

Aksi takdirde, değersiz ve sevgiyi hak etmeyen insan olarak etiketlenir. “Sen süper bir kadınsın çünkü her şeyi yapabilirsin” hikayesi, kadınların kendilerine ait tutkuları, fırsatları, zevkleri, kariyer planları olsa bile onların ev içi sorumlulukları yerine getirmeye devam etmelerini garantilemek için yaratılan “kadın olmaksızın ev alanında kaybolan adam” hikayesinin sonucundan başka bir şey değildir. Erkeklerin asla katlanmaları gerekmeyen hayatta kalma hilesi.
Bu kadın karşıtı anlatıları görmenin ve erkeklerin ayrıcalıklarını kabul etmeyi ve normalleştirmeyi bırakmanın tam zamanı. Sanat hayatı taklit eder ve bu nedenle ayrımcılıkta mizah bulan içeriği reddetmemiz gerekir. Ev alanı, içinde yaşayan herkes tarafından paylaşılmaktadır. Yemek, temiz çamaşır ve düzenli odalar herkesin sorumluluğundadır. Ev işlerine “yardım etmeyi” teklif etmek erkeğin yüce gönüllülüğü değildir. Erkeğin ev hayatına nasıl katılacağını bilmediğini söylemesinde gurur duyulacak bir şey yoktur. Bunları öğrenmenin birçok yolu vardır, ama öncelikle her şeyi kadınların üzerine yıkmayı bırakmalısınız.
Ayrıca kadınların her şeyi yapabileceği konusundaki kötü niyetli övgülerin de gurur duyulacak hiçbir yanı yoktur. Kadınlar tüm bunları yapmaktadır, çünkü genellikle yapmamasının bir yolu yoktur. Ve biz toplum olarak, bu kadınların sürekli yorgun beden ve zihinleri için kendimizi suçlu bulmalıyız.

* Sukanya, serbest yazar, şair ve avukat.
** Thappad, Anubhav Sinha tarafından yönetilen, Şubat 2020’de sinemalarda gösterime giren Hint drama filmidir.

Not: https://feminisminindia.com/ sitesinden Talin Çoruh tarafından YDK için çevrilmiştir

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu