GüncelMakale

Hülya | İç çelişki belirleyicidir…

Kadınlar şiddet gördüklerinde, ya pencere çarptı ya dolap kapağı vurdu derlermiş eskiden…Eskiye vurmalı, yeniyi kurmalı… Kadına yönlelik her türlü şiddet cezasız kalmamalı. “Bizim oğlan iyidir…” geçiştirmesine çok tanık olduk.
Önce kendi kapısının önünü temizlemeli kurumlar, sonra örnek olabilsinler topluma.
Ne yazık ki, bir çok karma kurumda kadına yönelik şiddette düne nazaran yol alınmış olsa da, “bizim oğlan” yaklaşımı önemli oranda varlığını korumaktadır. Değişik kılıflara sokularak kadına yönelik şiddet türleri adeta meşrulaştırılabiliyor…

Kadının beyanı esastır ilkesi, direkt ‘kadının beyanı doğrudur’ anlamına da gelmiyor, erkeğin hakları, ıspatı da önem taşıyor ya da kadının da herhangi bir nedenden dolayı manipülasyon yapma ihtimali olabiliyor az da olsa ama sosyal pratikte çoğu zaman “erkeğin dedikleri doğrudur..” şeklinde hayat hakkı buluyor.

Ya da erkeğe göstermelik tavırlar takınarak ama aynı zamanda kurumu tarafından üst düzeyde sorumluluklara getirilerek adeta erk’ek ödüllendiriliyor…

Ne yazık ki, bazı “kadın kurumları” kadına sahip çıkmaları gerekirken, sessizlikleriyle ‘bizim yoldaşımız’ tavrı sergileyerek şiddet uygulayan erkeği daha da cesaretlendirebiliyorlar…

Burada cins bilincinin kadına yönelik nereden gelirse gelsin her türlü şiddete karşı tavır alabilmekte ne kadar önemli olduğu aşikardır. Cins bilinci dediğimizde birçok erk’ek ve hatta kadın dahi, “Ne demek cins bilinci, her şeyin başı sınıf bilincidir” deyip, kadına yönelik şiddette topluma yerleştirilmiş cinsiyetçi, kadını ötekileştirici, ikinci cins gören ve başta aile denilen gerici kurum olmak üzere tüm yapılanmalarda kadını erkeğe eklemleyen sistematik yapılanmayı görmüyor, görmek istemiyorlar.

Unutulmamalı ki, erkeğin ilk mülkleştirdiği kadın olmuştur. Sorunun ilk çıktığı kaynağa neşter vurulmadığı sürece, ne kadının ve ne de toplumun özgürleşmesinden bahsedebiliriz.
Ayrıca dışarıdan gelen/ dışımızda uygulanan kadına yönelik şiddete tavır almak kolaydır. Aslolan kendi içimizdeki çürükleri ayıklayabilmektir…

Bugün HDP’de milletvekili olan şahıslar şahsında gelişen kadına yönelik şiddet beyanları ilk değil ve bir çok demokratik / devrimci kurum için de geçerliliği olan bir durumdur. Es geçilmemesi, göz yumulmaması, üstüne ciddice gidilmesi gereken önemli bir noktadır.

Kadına biat ettirme ve susturma yaklaşım ve yaptırımlarınının yok edilme mücadelesi içimizden dışa doğru yol almak zorundadır. Kadın kırımları yakınımıza, çeperimize kadar gelmişse hala ” Kadın- erk’ek eşittir…” teranesine sarılmak, eşitsizliğin olduğu yerde eşitlikten dem vurmak da, politik ahlaksızlığın, ikiyüzlülüğün diğer adıdır. Bi susun…

Devrimcilik demek; ilk başta yalan söylememektir. Devrimci olduğunu söyleyen yalancı ve ikiyüzlü erk’leri gün yüzüne çıkartamadığımız sürece, karma kurumlar erk’ek egemen iktidar konumundan kopamayacaklar… Kopmadıkları sürece de tek ayakla yol almaya çalışan kurumlar olmaktan kurtulamayacaklar.

“Komünistin beynini kazı, altından burjuva çıkar…” söylemi her daim hatırda tutulmalı.
Biz özgür olmadığımız müddetçe, erkeğin özgür olamayacağını anlamayan erk’ler, aslında kendi yaşamlarını da zorlaştırdıklarının farkında değiller demek isterdim ama onlar her şeyi planlı, sinsice ve çoğu zaman da kadın hak ve özgürlüklerini en fazla dillerine pelesenk ettikleri ve bunu da devrimci literatürü çoğu zaman iyi kullanarak yapabildiklerinden kendilerini iyi saklayabilme becerisi gösterebiliyorlar.
Oysa, devrimci/liğin en önemli kriteri kadınlara bakış açısı ve yaklaşımı, sosyal pratiğidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu