GüncelMakale

Haklarımızdan Vazgeçmiyoruz: 1 Temmuz’da Taksim’deyiz

İstanbul Sözleşmesi için eylemlerimiz devam ederken İzmir’de HDP çalışanı Deniz Poyraz’ın devlet destekli bir saldırgan aracılığı ile bina içinde güpegündüz katledilmesiyle sarsıldık. Devlet, yargı, medya destekli saldırıyla katledilen Deniz Poyraz tam da İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmediğimizi dört bir yanda haykırdığımız zamanda katledildi. Kadınlar olarak nereden gelirse gelsin, bir kadının katledilmesine, bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz kalmadı.

Bugün şiddeti daha fazla meşrulaştıracak olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişimi erkeklere daha fazla cesaret verirken, Deniz Poyraz’ın katledilmesi direk devletin gözetiminde yapılan bir erkek katliamıdır.

***

İstanbul’dan İzmir’e, Ankara’dan Mersin’e, Muğla’dan İskenderun’a değin kadınların dört bir yanda İstanbul Sözleşmesi için ortaya koyduğu eylemler, kadın mücadelesinin dinamiğinin sokağa yansıyan biçimini göstermektedir. İşte Deniz’in katledilmesi bu dinamiğin susturulması, aktif siyaset yapan kadınların dört bir yandan eve kapatılması çabasının ve daha çok yönlü baskı ve saldırı furyasının bir parçası olarak yaşandı.

Kadın mücadelesini dinamik kılan bu isyan hali İstanbul Sözleşmesi etrafında birleşmektedir. Ancak bu bir araya geliş aslında dünyanın çeşitli yerlerinde patriarkanın kadınlara dönük saldırılarına karşı verilen tepkinin coğrafyamız açısından açığa çıkış biçimidir. AKP-MHP faşist bloğu tarafından başlatılan saldırıların pandemi fırsatçılığıyla son 1 yıldır üst boyuta evrilmesine  rağmen, mücadeleden bir an bile vazgeçmeden, sokakta olmaktan geri durmadan kadınlar toplumsal mücadelenin bütününe soluk aldıran pratik açığa çıkardı.

LGBTİ+ hareketi de ağır saldırılara rağmen güç biriktirmeye devam etmektedir. Bu güç kadın hareketinin gücü ile birleşmek zorunda. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişimindeki en yaygın gerekçe olan “eşcinselliği meşrulaştırıyor” söylemi etrafında hedef gösterilme durumu ortadayken buna daha fazla ihtiyaç olduğu açık.

Bugün bu iki gücün İstanbul Sözleşmesi etrafında kenetlenerek, bu gücü ayırmak isteyen iktidarın tersine mücadelesini daha fazla ortaklaştırması önemli. Bu birlikteliğin önüne geçecek her türlü transfobik -kadın hareketi içinde de olsa- saldırıya karşı verdiğimiz ortak mücadele, bu gücü dahası LGBTİ+’ların kadın hareketiyle bir araya gelişini önemli ölçüde etkileyecektir. Diğer taraftan kadınların soluksuz bir şekilde orataya koyduğu mücadele için 1 Temmuz sadece bir duraktır. Ancak Türkiye’de kadın ve LGBTİ+ hareketi açısından kendini bir sonraki saldırıya karşı savunma değil, karşı koyma hamlesi için oldukça kritik bir duraktır.

Devlet, medya, yargı işbirliğinde erkeklerin her türlü şiddetini besleyen patriarkaya karşı bu durağı, bugüne kadar yaptığımız çalışmalarımızı daha sistematik hale getirmek için iyi kullanmak durumundayız. Son zamanlarda artarak devam eden saldırılara karşı mücadelede ısrar eden bizler, sokak başta olmak üzere bugüne kadar güç biriktirerek geldik. Bu durak, bu gücü bir parça açığa çıkaracak bir durak olacaktır. O nedenle tüm gücümüzü birleştirerek, planlamalarımızı titizlikle ele almak ve dayanışma içinde her türlü aracı kullanmak durumdayız.

Kadın hareketinin bir eşiğe kadar geldiği ve sokakta kitleselliğin, ısrarın yakalandığı noktanın bir üst aşamaya geçme tartışması daha detaylı ele alınması gereken bir tartışmanın ve yazının konusu olmakla beraber; kitlesel, güçlü ve militan bir 1 Temmuz esasımızdır. Militanlığı ele alış önemli. Kadınların güçlü bir şekilde bu aşamayı geçiyorsa bir kadın örgütü veya kadın hareketi militanlaşmıştır. Aksi durum kaba bir militanlığa denk düşer ve bu kadın kitlelerinden uzaklaşmayı beraberinde getirir.

Erdoğan’ın sözleşmeden çıkma girişimi 1 Temmuz’da nihai olarak netleşmiş olsa da, yürüttüğümüz çalışma aslında Türkiye kadın hareketinin kendini daha üst düzeyde örgütleme, gelecek saldırılara daha güçlü karşı koyuş çalışması olduğunun altını defalarca çizmek gerekecek.

Hedefimizlerimiz arasında siyasi iktidarın kendini ve gerici kimi çevreleri var etmek için haklarımıza ve hayatlarımıza dönük saldırıyı durdurmak ve kazanımlarımızı geri almak için örgütlenmek var. Kadın hareketi biriktirdiği güç ve çok farklı araçla isyanını ilmek ilmek örmesiyle bunu yapabilecek duruşu ortaya koymuştur.

İçlerinde onlarca kadın örgütünün olduğu ve Türkiye kadın hareketinin esas bileşenlerinin olduğu İstanbul Sözleşmesi’ni Uygula Kampanya Grubu’nun çalışması her ne kadar kimi zaman ivmesi düşmüş gibi görünse de kadınların pandemi ile birlikte daha fazla şiddete, emek sömürüsüne, katledilmeye, evlere daha fazla kapatılmaya karşı koymuş olması kadın kitlelerinin öfkesi hakkında önemli bir veridir. Bu öfke gücünü önemli oranda kadın hareketinden almakta, öfkesini oraya katmaktadır. Dolayısıyla bu öfkeyi örgütlemek ve kadın hareketini ileriye taşıyacak hali getirmek oldukça önemlidir.

Kendimizi Yeniden ve Yeniden Örgütleyeceğiz

Diğer bir önemli bir mesele daha var ki; o da bizlerin kendimizi daha ileri bir düzeyde örgütlemek için kadın hareketi içinde aktif tutumumuzu kollektifleştirmeye, çevremizde biriken gücü gerek güncel ve gerekse İstanbul Sözleşmesi etrafında bir araya getirme ihtiyacımızdır.

Bunun için her türlü öz örgütlülüğümüzü günçlendirmek ve diğer işlerin arasından çekip çıkarmak zorundayız. Kabul edelim ki, eşit ilişkilenmek ve işleri daha fazla ortaklaştırmak ama yeniden altını çizmek gerekirse, öz örgütlülüğümüzün rolünü daha fazla oynaması bununla  doğrudan ilişkilidir ve bunun için adımlarımızı hızlandırma zorunluluğumuz var.

Güncel ile bağımızı koparmadan kendimizi örgütlemeyi esasa alan bir yerden konuya yaklaşmalıyız. Bizi güçlendirecek, örgütleyecek olan şey etrafımızdaki kadınların hızlıca  örgütlülüğümüzün çemberine alınmasıyla mümkün olacak.  Bunun adımlarımızın hızıyla doğrudan bağı var.

1 Temmuz’daki durağı iyi değerlendirmek, kadın dayanışmasıyla güçlü, kitlesel ve militan bir kadın hareketi için daha örgütlü bir biçimde Taksim’deyiz.

Bu yazı ozgurgelecek23.net sitesinden alınmıştır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu